21 Kasım 2013 Perşembe

PİYANO AŞKI ANLATIYOR, SEMAZENLER AŞKA DÖNÜYOR – TULUYHAN UĞURLU




Piyanonun tuşlarında hayat bulan notalar, insanı büyüleyen rayihalar gibi salonda yükselip, kulaklarımıza dolan ve beynimizde algıladığımız sinyallerle tüm benliğimizi saran o mükemmel melodilere dönüşür. Aşkla yücelir. Vücudunuzun hafifçe ürperdiğini, ayva tüylerinizin, kedinin düşmanı karşısında dikilen tüyleri misâli dikildiğini gözlemlersiniz. Melodiler ve aşk sizi sarıp sarmalar. Hele ki aşk ve sevgi ile dolup taşan bir kalbiniz var ise… Aşk, sadece bir kadın ve bir erkek arasında yaşanmıyor. Bir annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız yoğun hislerin de aşk, bir çiçeğin toprağa duyduğu ihtiyacın da bir aşk, bir insanın evinde beslediği, yetiştirdiği bir canlıya duyduğu sevginin de aşkın bir türevi olduğunu biliyoruz. Bize heyecan veren, yaşama bağlayan, motive eden, karaları aka çeviren aşklarımız. Ne kadar hüzünlü, sinirli olursak olalım, çocuğumuz bir bakışı, bir gülücüğü ile kışımızı yaza çevirebilir. Evde bizi bekleyen kedimiz, köpeğimiz yaptığı şaklabanlıklarla bizi gülmekten yere serebilir. Evimizdeki mis kokulu rengârenk çiçeklerimiz gri günümüzü gökkuşağına dönüştürebilir. Yorucu bir günün sonunda evde bekleyen aşkımız bizi kanatlandırıp göklere çıkarabilir. 

Mevlâna “Kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış, sevgisiz insandan dünya korkarmış” demiş.

Ancak sevginin olduğu gönüllerde insanlık, hoşgörü, saygı, nezaket, ince düşünce olur. Aksi takdirde dünya karanlıklara bürünür.

 
Attila İlhan, ayrılığın da sevdanın bir parçası olduğunu, ayrılık olsa da yaşanan anıların unutulmadığını, ayrılığın acısını bakın şöyle anlatmış:

Ay ışığına batmış
Karabiber ağaçları
Gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
Yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Çünkü ayrılık da sevdâya dahil
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte
Herşey onunla ilgili

Louis Aragon ise şiirlerinde aşk acısını tarif etse de, Elsa Triolet ile 42 yıllık mutlu bir evlilik hayatı olmuştur.

Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da

Suda kendi aksini gören ve kendi kendine âşık olan, ama kendisine âşık perileri fark etmeyen Narcissus ve onun aşkından bir kayaya dönüşerek, Narcissus’un kendini suyun yansımasında görmesiyle attığı çığlığı yansıtan Echo’nun mitolojik hikâyesine ne demeli? Kehanete göre Narcissus kendisini görmez ise çok uzun yıllar yaşayabilecekti. Ama gelin görün ki suda kendi aksini gördüğü anda ölüme kavuştu ve öldüğü yerde Nergis çiçekleri bitti. Bencil aşkın simgesi Nergis’leri her gördüğümüzde bu aşk aklımıza gelmez mi?

Bir de Kız Kulesi efsanelerinden birinin kahramanları Hero ve Leandros gibi birbirine kavuşamayan âşıklar var. Tüm duygularını kalplerinde yaşayan, bir arada olmanın şaheserliğine erişemeyen âşıklar.

Hatta yıllardır tazelenen güçle yaşanan bir cismi aşk ise İstanbul’un lâleleri ve toprağı arasında yaşanan ki bizlere bu aşkın hikâyesini Tuluyhan Uğurlu piyanosuyla aktardı.

Aşkla örülmüş bir konserde Mevlâna ve Şems’in tasavvufi aşkına değinmeden olmazdı. Bu bölümde piyanoya semazenler eşlik etti.

 
 1965 yılında İstanbul’da doğan ve müzik yeteneği 4 yaşında keşfedilen Tuluyhan Uğurlu, parça aralarında seyircisiyle giriştiği diyalogda aşkta felâket olduğunu vurgulasa da ben bir sanat adamının aşk konusunda beceriksiz olabileceğine katılmıyorum. Olsa olsa şanssız olabilir, ya da doğru kişiye rastlamamış olabilir. Piyanonun tuşlarına bile bir sevgiliyi okşarcasına dokunuyor Tuluyhan Uğurlu. Kimi zaman narin, sevecen, kimi zaman aşkın coşkusunu yansıtırcasına bir nebze daha yoğun bir dokunuş…

Biz piyanodan yükselen melodilere kendimizi kaptırmışken, Tuluyhan Uğurlu, çaldığı notaların %65-70’inin doğaçlama olduğunu anlatıyor. Piyanoda iki notayı arka arkaya çıkartamayan benim gibi kabiliyetsiz biri için bir parçanın pek çok bölümünün doğaçlama olmasını, farklı nota kalıplarını arka arkaya sıralamaya o anda karar verilmesini anlamak çok zor. Ama dört yaşından beri müziğin içinde olan bir deha için kalemi eline alıp “Ali top at” yazmak kadar kolay olsa gerek.

Gözlerinde mütevazı, çocuksu bir bakış barındırıyor. İstanbul gibi her saat dilimi bir başka etkinlikle çalkalanan bir şehirde, salondaki seyircilerin kendisini seçmesinden dolayı teşekkürlerini iletecek kadar da kadir şinas.

Tuluyhan Uğurlu’yu dinlemek gerçekten büyük keyifti.

İşitsel sanatla, görsel sanatın iç içe geçtiği konserde göze batan kusurlar yok değildi. Kusurlardan biri, mükemmel müziğe eşlik etmesi, melodilerin dili olması açısından sahneye yerleştirilen perdeden yansıyan görsellerdi. Keşke görseller tek bir fırçadan çıkmış olsaydı da internetten bulunan, birbirini tamamlamayan, icra edilen sanatın değerini örseleyen görseller olmasaydı. Belki ebrû sanatı ile hazırlanmış daha nitelikli görseller tercih edilebilirdi. Muhtemelen maliyeti arttıran bir unsur olurdu, ama bence değerdi.

Diğer bir kusur ise piyanoya eşlik eden semazenlerin döndüğü sahnede ben o tasavvufi aşkı hissetmek, o mistik ortamı tüm duyularımla hissetmişçesine yaşayabilmek için piyanoyu aydınlatan bir küçük ışık, karartılmış sahnede dönen üç semazenin ise sadece spot ışıklarıyla aydınlatılmasını beklerdim. Ve tabii o sahnenin görsel döngüsünü zedeleyen perdeye yansıyan projeksiyonun tamamen kapatılmasını.

Ruhunuza ziyafet çektirmek istiyorsanız bir sonraki konseri kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Peyman

Hiç yorum yok:

İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails